Kısa,kısa…
Roma’nın altını üstüne getirdiğimizin gezimizin ardından,
İtalya turumuzun son durağı olan Venedik’e doğru yol alıyoruz. Roma’dan
ayrılmanın vermiş olduğu buruklukla Termini Tren İstasyonu’na doğru, Venedik
hızlı trenine binmek üzere ilerliyoruz. Türkiye’den internet üzerinden günler
önce aldığımız tren biletleriyle, sözde 2. Sınıf, ancak Türkiye koşullarına
göre 1. Sınıf trenimize binip Venedik’e gidiyoruz.http://www.trenitalia.com
Uçakla Türkiye’den Venedik’e ulaşacaklar, İstanbul'dan
Venedik'e Türk Havayolları ve İtalyan Havayolları
Alitalia ile doğrudan uçuş yapabilirsiniz. THY uçuşlarını
Atatürk Havalimanından gerçekleştirirken Alitalia ise Sabiha Gökçen
Havalimanını kullanmakta. Venedik'e inen uçaklar Marco Polo Havalimanına inmekte. Buradan Venedik'in taşıt trafiğine tek açık yeri olan Roma Meydanı'na otobüsler kalkmakta.
Tren istasyonuna iner inmez içimizdeki burukluğun yerini,
kanallar, gondollar ve maskeler şehri Venedik’i keşfedecek olmanın heyecanı
sarıyor.
|
Santa Lucia Tren İstasyonu |
Santa
Lucia, Venedik'in tren istasyonu. Avrupa’nın birçok kentinden
buraya trenlerle ulaşmanız mümkün. İstasyonun çıkışı Grand Canal’a açılıyor. İstasyon’dan
çıkar çıkmaz Venedik’in büyüsü etrafınızı sarmaya başlıyor. Venedik şehir
içinde ulaşım, vaperotte denilen deniz araçlarıyla sağlanıyor. İstasyondan San
Marco meydanına kadar birçok yere bu taşıtlarla ulaşabilirsiniz. Şehir
içinde motorlu taşıtlar yasak, zaten kullanılacak yolda yok! Piazze
la Roma ve çevresi, Venedik'e karayoluyla ulaşım yapabileceğiniz son
nokta. Burası tren istasyonuna yaklaşık 5 dakikalık yürüme mesafesinde. Tüm
otobüsler buraya kadar hizmet veriyor ve kendi aracınızla geldiğinizde de bu
bölgeye park ediyorsunuz. Venedik konaklama bakımından diğer yerlere göre biraz
pahalı bir şehir. Konaklamanızı Venedik içinde yapabileceğiniz gibi, Venedik’e
yakın bir bölge olan Mestre kasabasında da yapabilirsiniz. Düzenli olarak tren
ve otobüs seferleri bulunuyor. Biz tercihimizi www.booking.com
üzerinden, günler öncesinden rezervasyon yapmanın avantajını kullanarak, Santa
Lucia Tren istasyonu ve otobüs duraklarına çok yakın bir noktada bulunan Hotel
Guerrini’den yana kullandık. Küçük,sevimli,yardımsever çalışanlara
sahip,temiz bir oteldi.
Venedik'in simgelerinden birisi olan gondollara
gelince...Net bir rakam olmamakla beraber ortalama 45 dakikalık bir gondol
turunun fiyatı 80-120 € arasında değişiyor. Değişik ebatlardaki gondollara
maksimum altı kişi binebiliyor. Gondolların fiyatı genelde kişi sayısına bağlı
olarak değişmiyor. Eğer serenat yapan yerel bir sanatçı istiyorsanız ilave
ücrete razı olmanız gerekiyor. Tabi pazarlık konusuna ben gibi başarılıysanız,
biraz dil döktükten sonra 60 €’ya bu enfes ritüeli gerçekleştirebilirsiniz.
Kanallar,
Gondollar ve Maskeler Şehri Venedik…
Venedik,
dünyanın en ilginç kentlerinden biri. 118 adacık üzerine kurulan, bu adacıkları
birbirine bağlayan 170 kanal ve 400 köprüden oluşan, her yıl 16 milyon kişinin ziyaret
ettiği, günlük turist rekoru 150.000 olan, kanalları,maskeleri ve gondollarıyla
romantizmin merkezi konumunda adeta. Venedik’in bu güzelliklerinin bir gün
sular altında kalacağı gerçeği ise gelen turistlere bir parça hüzün katmakta. Güçlü
rüzgarların ve gelgitlerin etkisiyle her yıl biraz daha suyun altında kalan
şehri kurtarmak için geliştirilen Musa Projesi, Venedik için umut olmuş.Gelgitlerden
korumak adına kanal altına yerleştirilecek 78 bariyer, şehri Adriyatik
Denizi’nden gelen dalgalara karşı koruyacak ve en önemlisi Venedik’i batmaktan
kurtaracak.Ne olur ne olmaz şehir
batmadan her yerini görelim düşüncesiyle hemen gezmeye başlıyoruz.
|
Venedik maskesi |
Otele eşyalarımızı yerleştirir yerleştirmez, kendimizi
Venedik’in dar sokaklarına bırakıyoruz. Her sokak bir labirenti andırıyor. Eğer
kalabalık grupları takip etmez veya elinize bir harita almamışsanız, Venedik’te
kaybolmanızın davetiyesini çıkartmışsınız demektir. Sokaklar, sağlı sollu dükkânlarla
bezenmiş. Her 3 dükkândan birisi nerdeyse maskeci. Venedik kanallarıyla ünlü
olduğu kadar maskeleriyle de ünlü bir şehir. Şehrin maskelerle anılmasıyla ilgili
birçok efsane var. Bir zamanlar yaşanılan veba salgınından dolayı oluşan yara
bereleri gizlemek için takıldığını söyleyende var, renkli Venedik
eğlencelerinde sınıf ayrımının ortadan kalkması için takıldığını söyleyende.
Hikayesi ne olursa olsun, 10 €’dan başlayıp binlerce €’ya kadar müşteri bulan Venedik
maskesi, çeşitleri ve ihtişamıyla görülmeye değer.
|
Rialto Köprüsü |
Gezi
rotamızdaki ilk yere ulaşmak için Scalzi Köprüsünü geçip, Santa Croce sokağına çıkıyoruz.
Karşımıza bir yol ayrımı çıkıyor; bir tarafta San Marco Meydanı, diğer tarafta
meşhur Rialto Köprüsü. Sabah kurulan yerel pazarı görmek öncelikli
amacımız olduğundan ilk tercih olarak Rialto'yu seçiyoruz. Rialto
bölgesine gelir gelmez karşımıza 15. yüzyılda Fransız yazar Philippe de Commine tarafından 'dünyanın en
güzel caddesi' olarak adlandırılan Grand Canal (Büyük Kanal) arz-ı
endam ediyor. Kanal yaklaşık 4 km uzunluğuyla
|
Grand Canal |
Venedik’i ikiye ayırıyor. Kanal
boyunca vızır vızır işleyen vaperotte’lerı, gondolları, kanoları; kanal
kenarında uzayan mermerden yapılmış yaklaşık 200 adet sarayı görmeniz mümkün. Grande
Canale üzerinde dikkat çeken en önemli yapı ise, kanal
üzerindeki en eski köprü unvanına sahip Rialto Köprüsü! Antonio da
Ponte tarafından tasarlanan köprü taştan yapılmış ve tek kemerli. Rialto
Köprüsü Venedik’in her iki yakasını birbirine bağlıyor. Köprü üzerinde onlarca
dükkân, yüzlerce turisti görmeniz mümkün. Cıvıl cıvıl bir alışveriş mekânı
olarak da görebilirsiniz köprüyü. Çeşit çeşit maskeler, magnetler, cam süs
eşyaları, çantalar, kuklalar… Kısacası Venedik’le özdeşleşmiş, dönerken evinize
götürmek isteyeceğiniz hemen hemen her şey…En iyi Grande Canale manzarasını da
köprü üzerinde görmeniz mümkün.
Köprüden Rialto’nun meşhur yerel pazarına
doğru ilerliyoruz. Sabah saatlerinde gittiğimiz pazarda yok yok. Onlarca çeşit
deniz ürünün, meyve ve sebzenin sergilendiği yerel pazarı ziyaret etmenizi
tavsiye ediyorum.
|
Rialto Market |
|
Torre dell Orologio |
Rialto’dan ayrılıp yönümüzü Venedik’in en ünlü ve büyük
meydanı San Marco’ya doğru çeviriyoruz. San Marco Meydanı’na, 15. yüzyılda
yapılmış tarihi saat kulesi olan Torre dell Orologio’ nun altından
giriyoruz. Saat Kulesi, 15. yüzyılda Mauro Coducci tarafından tasarlanmış. Arap ve Romen rakamlarıyla hem zamanı gösteren
saate, hem de astrolojik saate sahip
olan kulede: iki bronz Mağribi figürü, saat başlarında durarak ellerindeki
çekici çana vurmaktadır.
|
San Marco Meydanı |
Meydanda
bizi karşılayan ilk şey meydanın esas sahibi olan yüzlerce güvercin oluyor. Sabit
durduğunuzda kimisi kafanıza, kimisi kolunuza konan bu güvercinlerle fotoğraf
çektirebilir, onları besleyerek hoş bir anı yaşayabilirsiniz.
|
San Marco Bazilikası |
San
Marco'nun gösterişi San Marco Bazilikası ile başlıyor. On iki havariden birisi olan
San Marco'nun kemiklerini muhafaza amacıyla 11. yüzyılda yapılan Bazilika'da
yer alan süslemeler nedeniyle bazı kitaplarda buraya "Altın Bazilika"
deniliyor. Giriş kapısının üzerinde bulunan dört tane at heykeli Bizans
döneminde haçlı ordusunun İstanbul'u yağmalamasından sonra buraya getirilmiş. Orta giriş kapısının üzerine, İstanbul'dan getirilen
meşhur dört adet bronz at heykeli yerleştirilmiş. 1797 yılında Napolyon
tarafından Paris'e götürülen dört bronz at heykeli, Fransız İmparatorluğunun
sona ermesiyle Venedik'e geri getirilir. Bazilikanın içerisinin göz kamaştıran
süslemeleri, ender bulunan mermerler, porfir ve Bizans ve Rönesans etkisinde
altın kaplı fon özerine yapılmış mozaiklerden oluşmaktadır.
Venedik’i tepeden izlemek isterseniz, San Marco Meydanı’nda bulunan Campanile di San Giorgio ve Campanile
di San Marco adlı iki çan kulesine çıkmanızı tavsiye ederim. 8 € karşılığında asansörle çıkmak mümkün. Kulenin en üst katından Venedik
manzarası muhteşem. Kanallar, meydanlar,yapılar bir tarafta, diğer tarafta da bir
yanı Venedik koyuna, diğer yanı Adriyatik Denizi’ne bakan ince ve uzun lagün
olan, kumsallarıyla ünlü Lido
Adası. Yıllar önce atış
kulesi ve deniz feneri olarak kullanılan kulenin yüksekliği 100m. Kuleyle
ilgili ilginç bir olay da, hayatının bir bölümünü Venedik’te geçiren Galileo,1609 yılında yeni teleskopunu
düke göstermek için bu kuleye çıkmış. Herhalde kule manzarasını anlatabilecek
en iyi hikâye bu olsa gerek.
|
Palazzo Ducale |
Bazilikayı geçip deniz kenarına doğru ilerlerken sol
tarafınızda Palazzo Ducale yani Dükler Sarayı yer alıyor. İlk olarak 9. yüzyılda Bizans tarzında bir şato olarak
inşa edilen Dükler Sarayı, çıkan yangınlar sonucunda tekrar tekrar inşa
edilmiştir. Sarayın 15. yüzyıldan kalma ana kapısı Porta
della Carta (Kağıt
Kapısı) Gotik tarzda tasarlanmıştır. Kapının, “kâğıt” adı, rivayetlere göre
dükün emirlerinin buraya asılmasından gelir. Dükler sarayını geçer geçmez
deniz kenarında iki tane karşılıklı sütun yer alıyor. St.Marco'dan önce şehrin
korucusu olan Bizans Kraliçesi Teodora'nin heykeli bir sütunda, kentin
koruyucusu St.Marco'yu sembolik olarak temsil eden ve Venedik'in de sembolü
olan bronz bir aslan heykeli de diğer sütunda yer alıyor.
|
Porta della Carta |
|
San Giovanni Kilisesi |
Dükler Sarayı’ndan denize doğru indiğimizde muhteşem bir
manzara bizleri karşılıyor. Küçük iskeleler üzerinde onlarca gondol;
gondolların arkasında dingin bir deniz, denizin ortasında yükselen Lido
adasında yer alan yapılar. Burası fotoğraf çektirmek için bulunmaz bir yer.
Denizi sağımıza alıp muhteşem manzaranın eşliğinde sahil boyunca ilerliyoruz. Kendimizi dar bir sokağa doğru attığımızda
karşımıza Antonio Vivaldi’yle ilgili bilgilerin yer aldığı bir sokak
çıkıyor. İlerlediğimizde küçük bir meydan üzerinde yükselen San
Giovanni Kilisesi’ni görüyoruz. İçeriden gelen müzik hepimizi büyülüyor
adeta. Vivaldi’nin eserlerinin çalındığını anladığımız kiliseye girdiğimizde,
Vivaldi’nin bu kilisede vaftiz edildiğine dair bir yazı gördük. Antonia Vivaldi
Venedik’te doğmuş, çocukluğu bu meydanda geçmiş bir müzisyen. Şans eseri
keşfettiğimiz bu sokağın ardından, Venedik labirentinde girdiğimiz her sokakta karşımıza
kanallar, köprüler, avlulara açılan dar geçitler, gezi kitaplarında yer almayan
detaylar çıkıyor.
|
Arsenale |
Kentin
bir başka gezilesi yeri ise Arsenale bölgesi. Şehrin doğusunda
yer alan ,18. yüzyılın sonlarında cumhuriyetin kadırga ve kalyonlarının imal
edildiği yer olan Arsenale, bir zamanlar dünyanın en büyük tersanesiydi. Öyle
ki Dante
burayı ziyaret ettiğinde, cehennem sıcağında çalışan işçileri görüp “Cehennem”
adlı eserini yazmıştır. Bazı binaları Biennale sırasında sergilere ev sahipliği
yapan Arsenale’de 1460 yılına ait bir kemer bulunur ve bu kemeri M.Ö. 6.
yüzyıla ait olduğu sanılan beyaz aslanlar korur. Arsenal Meydanı’ndan denize doğru
ilerlediğimizde karşımıza yeşillikler içinde bir park çıkıyor. Burası dinlenmek
için ideal bir yer. Burada biraz soluklanır, tekrar sahil şeride doğru ilerleyebilirsiniz.
|
Galleria dell'Academia |
Bizler
Venedik’te dar zamanımızı müze gezerek geçirmek istemedik. Sizlere tavsiyemde
çok fazla kapalı ortamlarda durmayıp, şehri adım adım gezerek dolaşmanız.
Venedik dolaştıkça keyif verecek, yeni yerler keşfettikçe tadına varılacak bir
şehir. O yüzden müze olarak size sadece Galleria
dell’Accademia’yı önerebilirim. Venedik’te en çok
ziyaret edilen yerler arasında yer alıyor.14. ve 18. yüzyıllar arasında
yapılmış resimleri kapsayan müzenin koleksiyonu, 24 salonda kronolojik olarak
sergileniyor. Accademia’da dünyaca ünlü ressamların eserlerini bulabilirsiniz.
Carpaccio’nun On bin Şehidin Çarmıha Gerilmesi,
Mantegna’nın Aziz George,
Giorgione’nin Yaşlı Bir Kadının Portresi,
Veronese’nin Levillilerin Evinde Şenlik,
Tintoretto’nun Aziz Markos’un Kaçırılışı,
Tiziano’nun Pieta çalışmaları
müzede yer alan eserlerden bazıları.
Venedik’e gelip de en önemli ritüeli
gerçekleştirmemek olmaz. Şehrin birçok noktasında gondol keyfi yaşamanız mümkün. Biz dar bir sokakta karşılaştığımız
gondolcularla sıkı bir pazarlığın ardından 60 € karşılığında,
40 dakikalık Büyük Kanal’ı da kapsayan bir tur yaptık. Serenat olayı sadece
filmlerde olmuyor, bazı gondollarda serenat yapan ekiplerde mevcut, tabi bu da
ek ödeme demek. Bizim grubun serenatçısı olarak ben seçildim söylediğim uydurma
şarkılarla turu tamamlamış olduk.
|
Lido Adası |
Venedik kendisi kadar çevresindeki
adalarla da gezilmeye değer bir şehir. Vaperotte’lerle çevre adalara kısa
sürede ulaşmak mümkün. İlk olarak Lido adasına doğru gidiyoruz. Lido’ya giderken Thomas Mann’ın “Venedik'te Ölüm” kitabını okumadıysanız okumanızı tavsiye
ederim. Romanda anlatılan mekanlarda
dolaşıp, romanı yaşamanın hazzını bir kez daha tadabilirsiniz. .Lido, bölgenin kumsallarıyla,
plajlarıyla ünlü bir adası. Adriyatik
denizi ile Venedik arasında uzun ince bir set görünümünde olan adada bulanan
casinoda kumar oynamak mümkün. Ada sokaklarında ilerlerken lüks evler ve oteller
dikkat çekiyor.
|
Murano ve Comet Glass Star |
İlginç bir ada da Murano. Cam işçiliğinin
Venedik’te ki başkenti. Camın Murano'daki hikayesi 13. yüzyıla kadar
gidiyormuş. Binbir çeşit cam işçiliği ürünlerinin yer aldığı bir ada. Parklardaki,
meydanlardaki heykeller bile camdan
yapılmış. Özellikle San Pietro Kilisesi karşısında yer alan “Comet glass Star”
isimli camdan yapılmış anıt olağanüstü.
|
Burano Adası Evleri |
Çevre adalar içersindeki en şirin ada Burano adası. Rengarenk evlerin ve
sandalların yer aldığı bu şirin adanın ilginçte bir hikayesi var. Balıkçılıkla
geçinen bu adanın sakinleri, akşamları sağlam içerlermiş. Karanlıkta kafası
güzel şekilde evlerinin yolunu tutan balıkçılar, sarhoşluğun etkisiyle evlerini
karıştırırmış. Bu karışıklığın önüne geçmek için herkes evlerini farklı renge
boyamış, bununla da yetinmeyip sandallarını bile farklı renkte boyamışlar.
Bu
durum adada gelenekselleşmiş ve birçok eve yansımış.Bu durumun getirisini
gören ada halkı renkli evlerini turistik olarak kullanmaya başlamış.İyi de
olmuş. Venedik’te keyifli vakit geçirmek isteyenler mutlaka Buruno’ya uğrasınlar.
Venedik'te yemek mekanları için VENEDİK-TAT başlığına tıklayın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder